Doruklarında mitolojik efsaneleri, Efsunlu hikayeleri, soğuk suları, antik kalıntıları, muhteşem havası ve canayakın köylüleri ile sizi her mevsim kendine çekecek bir masal dünyası Kazdağları...
Koyun çantanıza kitaplarınızı alın fotoğraf makinanızı, rotayı bir hafta sonunda İda'ya doğru çevirin. Yanınıza alacağınız kitap ne olur bilmem ama Homeros'un İliada'sını okuyacak en güzel yer bu dağlarda ki bir zeytin ağacının altı olmalı. İliada'yı iki günde okuyup bitirecekmişsiniz gibi konuşuyorum... Homeros'u yüzyıllardan beri kim bitirebilmiş ki?
İsterseniz Altınoluk’tan, isterseniz Avcılar, Tahtakuşlar, Güre veya Zeytinli’den vurun kendinizi Kaz Dağları’na... Sular, ormanlar ve bulutlar size unuttuklarınızı hatırlatsın.
Bu dağın denize bakan yamaçları hızla “beton” oluyor. Yazlıkçılar yavaş yavaş doğayı kaplamışlar, yakın gelecekte İda yeşilini zeytin ağacını aramasın?
Yollar yaz kalabalıklarından kurtulmuş, tepeler yalnız zeytin ağaçları gölgeleriyle baş başa kalmışlar. Sonbaharın ılığına sarılmış ormanlar, keskin çam kokusu saçarak karşılıyor insanı. Kaz dağlarının eteklerinde kurulu birçok güzel köy var. Onlara uğrayarak acele etmeden teneffüs etmek lazım bu doğayı. Kitabımı okumak için bir badem ağacının altını mekân tutuyorum. Uzaktan uzağa köyün sesi geliyor, başka hiç gürültü yok. Sonbaharda yollarda
olmak ne güzel. Yerküre bile sanki daha yavaş dönüyor bu mevsimde. Bu bölgede, Ege ‘de kimsenin acelesi yok. Güneşin bile. Geç uyanıp, erkenden çekip gidiyor.
Sonbahar ve kış hep kitaplarla geçmeli, yaza hazırlık yapılmalı. Kuzey Ege'deki dingin mevsimi şehre döndüğünüzde çok özleyeceksiniz.
Bu dağlar; suların, söylencelerin, bulutların, sevdaların, hüzünlerin, bahar âyinlerinin ve coşkuların kapılarını aralıyor. Anadolu ‘nun en güzel topraklarından biri burası yeter ki kendinizi yazlıklardan ve anayoldan kurtarıp, zeytin ağaçlarının arasından kıvrılan yollara köy yollarına atın... Biraz toz toprak, biraz ot, biraz kır çiçeği, biraz nar, biraz elma, incir ve biraz su... Anadolu toprağının gerçeği işte bu ara yollarda saklı. Kazdağları eteklerinde yer alan köylerde güzel butik otelerde konaklama imkanım varken rotayı Behramkale ‘ye çevirip akşam kendimi Assos ‘a bırakıyorum, karşımda Midilli adasının ışıkları şöminede yanan odunların çıtırtısı ve yanıma gelip kitabımın sayfalarını çevirmeme yardım eden arkadaş canlısı bir köpekle saatler akıp gidiyor.
Bursa tarafından Edremite gideceklere benden bir rota;
Edremit girişinde Sıdıka Erke Etnoğrafya Müzesi var ilginç olabilir. Edremit ‘i arkada bıraktıktan sonra çay molası için Cumartesi günleri pazarı olan Zeytinli Köyü tabelasını kaçırmayın. Oradan Beyoba köyüne giderek Hasan boğuldu şelalesine, yürümelisiniz. Şelalenin ardından kaplıcaları ile meşhur Güre kasabasına uğrayınız. Eski Güre ‘deki zeytinyağ fabrikaları eski çınarlar şaşırtıcıdır. Güre’nin içinden geçip Sarıkız’ın köyüne; Kavurmacılar’a vaktiniz varsa yürüyerek gitmenizi tavsiye ederim. Meşhur Gelin Çamını ve Edremit körfezi manzarasını gördüğünüzde tüm yorgunluğunuza değer. Kazdağlarında ki ilk gününüzün son durağı; Tahtakuşlar Etnoğrafya Galerisi olmalı. Galerinin ardından kısa bir yürüyüşle Çamlıbel köyüne geçerek Saklıbahçe ‘de yanan şöminenin önünde birşeyler atıştırmanın keyfine diyecek yoktur. Mevsim sonbahar günler kısa, oksijen deposu Kazdağlarındaki birinci gününüzü bu ziyaretle noktalayarak geceyi ya Yeşilyurt köyündeki otellerde ya da Assos’ta geçirmelisiniz. Benim tercihim Assos’tan yana. Gün batımı için Ege denizini ayağınızın altına alacağımız Athena tapınağının olduğu tepeye çıkmalısınız. Akşam saatlerinde yanan şömine ve Midilli Adası ışıkları eşliğinde uzun ve bol sohbetli bir akşam yemeği Assos antik limandaki otellerin vazgecilmezi. Pazar sabahı kahvaltının ardından rotayı Yeşilyurt köyüne çevirin, köy meydanı ve sıradışı camiyi ziyaret edin. Daha sonra sırasıyla Adatepe Zeytinyağı Müzesine uğrayın, Adatepe Köyüne giderek, körfez manzarasını seyredebileceğiniz Zeus Altarına yürüyüş yapın. Öğle yemeği bu kısa günlerde sarkabilir. Tercih yine Kazdağları eteklerinde yer alan, Doyran köyü yolu üzerinde güzel doğa içinde, muhteşem manzaralı Şahintepesi restaurant olmalı. Vakit kalmışsa ve bu güzel manzaralı yerden ayrılabildiyseniz eski yukarı Altınoluk’ta son bir çay molası verebilir, eger hala o saatte açıksa Abdullah Efendi konağını da görebilirsiniz.
Artık Bursa’ya dönme vakti...bu kadar güzellik arasında kitabınızdan kaç sayfa okuyabildiniz?
Efsaneler Dağı
Kazdağına dair efsaneler en güzel Tahtakuşlar Etnoğrafya Müzesinde Sayın Büyüğüm Alibey Kudar’ın ağzından o müzenin içindeki Kazdağları maketinin çevresine toplanıldığında dinlenir ama bende meraklıları için buraya çok popüler olan iki tanesini aktarmak istedim.
Sarı Kız Efsanesi
Çok eski zamanlarda Güre köyünde çok güzel bir kız varmış. Bu kızı köyün bütün gençleri sever ve evlenmek isterlermiş. Adı Sarıkız olan bu güzel kızın babası ise bin bir zahmetle büyüttüğü kızını, talip olan gençlerin hiç birine henüz çok genç olduğu için vermek istememiş. Derken Baba bir gün Hacca gitmeye karar vermiş, giderken de kızını komşusuna emanet etmiş. Babanın da yokluğundan yararlanmak isteyen gençler kıza iftira atmışlar ve bu kötü söylence tüm köye yayılmış. Baba Hacdan dönünce Köylüler de Sarıkız'ın babasına giderek:
"Kızın sen burda yokken kötü yola saptı. Ya kızını öldürürsün ya da buralardan çekip gidersin" demişler. Düşünüp taşınan baba, kızını öldürmeye kıyamadığı için; Sarıkız'ı gözden uzak tutmak gerektiğini düşündüğü için, kızını yanına alan baba, onu Kazdağı'nın zirvesine çıkarmaya karar vermiş. Köyün içinden geçerlerken çocuklar kıza yumurta attıkları için kızın saçları sarıya boyanmış o yüzden de ona sarı kız, sarı kız, diye bağırarak alay etmişler. Baba güttükleri kazlarla birlikte kızını bırakıp köye geri dönmüş. "Kurt kuş yerse de gözüm görmesin, yaşarsa da herkesten gizli yaşasın" demiş.
Kazdağı'nda kalan Sarıkız ölmemiş ve kazlarını gütmeye devam etmiş. Hatta yolunu, izini kaybedenlere yardımcı olmuş. Bu durum kısa zamanda babasının kulağına gitmiş.
Kızının ölmediğini öğrenen baba birgün Kazdağı'na kızının yanına çıkmış. Dağda kaz çobanlığı yapan Sarıkız, babasını görünce çok sevinmiş, ona yemek ikram etmiş. Yemek sırasında babası kızından abdest almak için su istemiş. Sarıkız elini uzatarak kilometrelerce aşağıdaki denizden su almış babasına uzatmış. Babası “kızım bu su tuzlu” demiş .Bu sefer kız yine çok uzakta olan Güre çayından su alarak babasına vermiş. Babası kızının ermiş olduğunu görünce ne yapacağını şaşırmış, çok utanmış. Tam o sırada bir bulut kümesi çökmüş ve ortalık tekrar açıldığında Sarıkız ve Babası ayrı ayrı iki tepede ölü bulunmuş.
Bugün Sarıkız'ın öldüğü yere (kabrinin bulunduğu) Sarıkız Tepesi, babasının öldüğü yere ise Babatepe denmektedir .
Kültürümüzün en renkli kaynaklarından olan efsanelerimiz unutulmamak için çoğu zaman bir maddi ize veya mekana bağlanır. Sarıkız efsaneleri de böyledir. Kaz dağlarının zirvesindeki Sarıkız Tepesi ve bu tepenin üzerindeki kabir, Sarıkız efsanelerinin günümüze kadar ulaşan izleridir ve her sene orada şenlikler, anma törenleri düzenlenmektedir..
Peki Ya Hasan Neden Boğuldu?
Efsaneye göre, dağlarda yaşayan yöre aşiretinden bir yörük kızı ile ova köyü sayılan Güre’de yaşayan bir delikanlı Güre’de kurulan Pazar da karşılaşırlar ve birbirlerine aşık olurlar, zaman içinde de evlenmek isterler. Fakat töreler uymaz ve töre sınavları yapılmasına karar verilir. Kız, ovalı delikanlıya "Benimle evlenmek istiyorsan aşiret büyüklerinin kararı olarak, 40 okkalık tuz çuvalını bizim dağa sırtından hiç indirmeden getirmelisin" der.
Çünkü dağlı kız, tuz çuvalını hiç nefes almadan ovadan dağa götürebilmektedir. Delikanlı Hasan, Emine ile evlenebilmek için tuz çuvalını sırtlanır ve dağa çıkmaya başlar. Ne var ki sıcakta terlemiş ve tuz çuvalı sırtında derin yaralar açmıştır. Yarı yolda çıkamayacağını anlar, yorgun düşer ve gölete yuvarlanarak boğulur. Uzun süre delikanlıdan haber alamayan Emine, daha sonra bir gün gölette ağaç dallarına takılmış halde Hasan’ın yemenisini bulur. Terk edilmeye dayanamaz ve dere kenarında Hasan’a verdiği yemeniyle kendini bir ağaca asarak hayatına son verir. Hasan gururu yüzünden mi canına mı kıydı, yuvarlanarak suya mı düştü, yoksa debisi yüksek suda karşıdan karşıya geçmek isterken başını kayalara çarpıp boğuldu mu bilinmez ama, günümüzde Hasan Boğuldu Şelalesi diye adlandırılan bölge gidip görmeye değer.
Yazı ve Fotoğraflar: Uğur ÇELİKKOL / 12 Kasım 2006